Acısı, tatlısıyla bitmek olan 2025 yılının son 10 gününü havaalanında, hava da, uçakta ve Ardahan Çıldır gölünün yanı başında geçmesine karşın üzerinde trenlerin duracağı ne bir durak, nede bir Antreponun olmadığı Kars-Tiflis-Bakü Demiryolunu hatırlatan Ulaştırma Bakanlığına ait Marmaray, AHİM ve AYM kararlarına rağmen neden serbest bırakılmadığı bile konuşulmayan Demirtaş gibi 6 milyon oy alan belediye başkanı ve onca başkanı hapiste bulunan İBB’ye ait Tramvayların üzerinde gelip,, geçtiği demiryollarında geçiren Ardahanlı bir gazeteci olarak memleketim Ardahan’a gitmek için yılın son günü de havaalanında, uçak beklerken günün ve yılın son yazısını yazmaya hazırlanıyordum..
Evet, önce “2025 yılının Gazetecilik Onur Ödülünü almak için ülkenin en büyük metropolü İstanbul’dan ülkenin turizm başkenti denen Antalya’ya sonra Antalya’dan deniz yolu ulaşımı gibi yeterli demiryolundan yoksun İstanbul’a geri dönüp, bu kez Ardahan’a gitmek için yeniden Posof Ulgar tüneli gibi bir türlü bitmeyen tüneli ile ünlü İstanbul Pendik Havaalanındayım..
Ve o çok özlediklerimin başında gelen Ardahan’a gitmek, yeni yılın ilk gününü torunlarla geçirmek heyecanı ve sevinci ile bir yanan yazımı yazarken diğer yandan kalkışını beklediğim uçağın saatinin geldiğinin anonsuyla uçağıma binmek için toparlanıp, Türk Hava Yolları‘na ait bölgesel havayolu şirketine ait Ardahan isimli değil, adını öğrenemediğim Ajet isimli uçağa yöneliyorum..
Tabi bir yandan da benim evimin de içinde olduğu rantsal, pardon kentsel dönüşüme uydurulmaya çalışılan üst geçit ve köprüleri ile trafiği iyiden iyiye felç olan İstanbul’dan binmeye hazırlandığım uçağın neden Ardahan’a değil, Kars’a indiğini düşünüp ve ‘Ardahan’da havaalanı neden yok?’ diye uzaktan, düşünce yoluyla birilerine sessizce ve belki biriler duyar diye ışınlama yoluyla bir kez daha sorup, üzülerek içine grip, oturduğum uçağın dar koltuğuna yerleşip, emniyet kemerimi bağlarken aldığım bir anonsla yanımdakilerle daha tanışmadan, konuşmadan daha yeni oturduğum koltuğumda şok olup, kala kalıyorum..
Çünkü, ‘Merhaba.. Kaptanınız konuşuyor.. Uçağımıza hoş geldiniz..’ diyeceğini beklediğimiz kaptanın, herkesin plan ve projesi olan biz yolculardan gelecek olan tepkileri bildiğinden olacak ki kısık bir ses ile ‘Ben kaptan’ demeden, ‘Sayın yolcular hava koşulları dolaysıyla uçuşumuz iptal olmuştur..’ deyip, kıssadan kesip atıyordu..
‘İptal’ anonsu duyulmasıyla tıka, basa dolu uçakta başlayan homurdamalar eşliğinde geri inmeye başlayan yolcuları az önce güler yüzle ‘hoş geldiniz..’ diye karşılayan hostesler bu kez üzgün ve mahcup bir yüz edasıyla, ‘Güle güle, mutlu yıllar..’ diyerek 2 saat içinde Kars’a inecek diye umut edip, bindikleri uçakta geri inmek zorunda kalan biz yolcuları ‘Bize bir şey demeyin, siz gişelere gidin, orada açıklama yapacaklar..’ diyerek, hepsini tek tek ve hedi hedi geri yolcu ediyordular..
Ve havaalanı olmadığından dolayı Ardahan’a değil de Kars’a ineceğini bilip, üzülen ben ve onca Ardahanlının yanında onlarca yolcu sadece ‘İptal sözü ile kuzu, kuzu bindikleri uçaktan homurdanarak inerken yolcu hakları denen hakları bilmediğini de anlıyorum..
Çünkü ‘kar, kış” deyip, ‘iptal’ denilen uçağın kalkmaması dolaysıyla mağdur olan biz yolcuların hak, hukuk, adalet başta olmak üzere mağdur edildiği konular karşında ki gibi sadece “iptal’ kelimesine teslim olmuş, ‘Nasıl olur, başka imkan yok mu, Kars olmuyorsa Ardahan ile birlikte İL olan ve Ardahanlılar gibi sesiz kalmayıp, havaalanı kurduran Iğdır’a, yada Erzurum’a veya Trabzon’a götürün..’ demeden “kader, nasip, bundan da bir hayır var’ diyerek mağduriyeti ülke insanları fertleri olarak kabul ediyordular..
Ve benim, Bursa’da geldiğini ve iki gündür Ardahan’a uçamadığını söyleyen CHP’li Posof Belediye Başkanının da aralarında olduğu yolculara hitaben, ‘hakkımız olanı savunalım, öyle iptal oldu demekle olmaz, başka bir formül bulmasınlar, arkadaşlar dağılmayın, haykırın, haklarımız var.. İptal demekle olmaz ya Iğdır’a ya Erzurum’a veya Trabzon’a deyin, isteyin, bağırın, ayrılmayın..’ çağrımında bir kaç kişi dışında duyulamamasına teslim, oluyorduk..
Ve, ‘Bu topluma ne desen koyun koyun pardon kuzu, kuzu teslim olmayı tercih ediyor..’ diye susan ben de bu kez havada değil, Posof Ulgar tüneli gibi tüneli bir türlü bitmeyen Pendik havaalanında 120 TL.’ye satılan karton bardaklı bir çay yudumlama eşliğinde yeni yılı diğer kentler de, ülkelerde karşılama umuduyla, rötar ve iptal var anonsları eşliğinde uçak bekleyen diğer yolcuların koşuşturmalarını izleyerek oturduğum bir yerde, yazımı yazmaya başlıyordum..
Ve, saatler kalan 2026 yılı bütçesinde yapılacak denilen tüneli için 5 kuruş ayrılmayan Sahara dağı tüneli gibi 55 yıldır bir türlü yapılıp, bitirilemeyen Ardahan-Ardanuç devlet yolunun ardından okulları da kapattıran karlı tipinin bu kez tüneli açılmayan ve uluslar arası devlet yolunun da üzerinde geçtiği Posof Ulgar dağında esen tipi dolaysıyla yolların kapatıldığını duyup, aynı durumun Ardahanlı valinin belediyesine kayyumluk yaptığı Van’da da okulların kar dolaysıyla kapatıldığını haberini alıyordum..
Ve bende yaşananlara teslim olup, yeni bir havaalanı macerası eşliğinde bugünkü yazımı havada değil, havaalanında yazıp, bitirip, bu kez toplu taşımanın en önemli nimetlerimden olan ancak sarayda atılmayan imzalar ve ‘Hak, hukuk, adalet ve demokrasi yok..’ diye tartışılan ülkeme verilmeyen dış destekler dolaysıyla alınamayan yeni krediler yüzünden tezeleri yapılamayan tramvay ve bizim üniversite öğrencileri ile kavgası olan Ardahan’ın değil, yaşanacak olan büyük depremin merkezi olduğu söylenen adalar manzaralı İstanbul Kartal ilçesinin dolmuşlarıyla sabah çıktığım evime doğru yol almaya başlıyordum..
2025 yılının son gününü havaalanında kalıp, ‘Ardahan’a gitmek üzere, Kars’a inmek üzücü..’ diyerek dertlenirken havalanamayan ve aynı günün öğlenini geçen saatlere kadar elimdeki, sırtımdaki çantaların, üstümdeki kışlık elbiselerin ağırlığı ile bir hayli yorulmuş şekilde olsa da bu yazımı, haberlerimizi okuyan, reklamları, mesajları ve gönüllü destekleri ile geride kalan yıllarda hep yanımızda olan herkese dosta, eşe, akrabaya, ekibe, aileye, barış istenen ülkeye ve savaş istenmeyen tüm dünyaya ‘Birlikte nice yıllar yazmaya..’ diyerek, memleketim Ardahan’da ki gibi kar bulutları saran İstanbul’da ki evime geri dönüyorum..
Acısı, tatlısıyla bitmek olan 2025 yılının son 10 gününü havaalanında, hava da, uçakta ve Ardahan Çıldır gölünün yanı başında geçmesine karşın üzerinde trenlerin duracağı ne bir durak, nede bir Antreponun olmadığı Kars-Tiflis-Bakü Demiryolunu hatırlatan Ulaştırma Bakanlığına ait Marmaray, AHİM ve AYM kararlarına rağmen neden serbest bırakılmadığı bile konuşulmayan Demirtaş gibi 6 milyon oy alan belediye başkanı ve onca başkanı hapiste bulunan İBB’ye ait Tramvayların üzerinde gelip,, geçtiği demiryollarında geçiren Ardahanlı bir gazeteci olarak memleketim Ardahan’a gitmek için yılın son günü de havaalanında, uçak beklerken günün ve yılın son yazısını yazmaya hazırlanıyordum..
Evet, önce “2025 yılının Gazetecilik Onur Ödülünü almak için ülkenin en büyük metropolü İstanbul’dan ülkenin turizm başkenti denen Antalya’ya sonra Antalya’dan deniz yolu ulaşımı gibi yeterli demiryolundan yoksun İstanbul’a geri dönüp, bu kez Ardahan’a gitmek için yeniden Posof Ulgar tüneli gibi bir türlü bitmeyen tüneli ile ünlü İstanbul Pendik Havaalanındayım..
Ve o çok özlediklerimin başında gelen Ardahan’a gitmek, yeni yılın ilk gününü torunlarla geçirmek heyecanı ve sevinci ile bir yanan yazımı yazarken diğer yandan kalkışını beklediğim uçağın saatinin geldiğinin anonsuyla uçağıma binmek için toparlanıp, Türk Hava Yolları‘na ait bölgesel havayolu şirketine ait Ardahan isimli değil, adını öğrenemediğim Ajet isimli uçağa yöneliyorum..
Tabi bir yandan da benim evimin de içinde olduğu rantsal, pardon kentsel dönüşüme uydurulmaya çalışılan üst geçit ve köprüleri ile trafiği iyiden iyiye felç olan İstanbul’dan binmeye hazırlandığım uçağın neden Ardahan’a değil, Kars’a indiğini düşünüp ve ‘Ardahan’da havaalanı neden yok?’ diye uzaktan, düşünce yoluyla birilerine sessizce ve belki biriler duyar diye ışınlama yoluyla bir kez daha sorup, üzülerek içine grip, oturduğum uçağın dar koltuğuna yerleşip, emniyet kemerimi bağlarken aldığım bir anonsla yanımdakilerle daha tanışmadan, konuşmadan daha yeni oturduğum koltuğumda şok olup, kala kalıyorum..
Çünkü, ‘Merhaba.. Kaptanınız konuşuyor.. Uçağımıza hoş geldiniz..’ diyeceğini beklediğimiz kaptanın, herkesin plan ve projesi olan biz yolculardan gelecek olan tepkileri bildiğinden olacak ki kısık bir ses ile ‘Ben kaptan’ demeden, ‘Sayın yolcular hava koşulları dolaysıyla uçuşumuz iptal olmuştur..’ deyip, kıssadan kesip atıyordu..
‘İptal’ anonsu duyulmasıyla tıka, basa dolu uçakta başlayan homurdamalar eşliğinde geri inmeye başlayan yolcuları az önce güler yüzle ‘hoş geldiniz..’ diye karşılayan hostesler bu kez üzgün ve mahcup bir yüz edasıyla, ‘Güle güle, mutlu yıllar..’ diyerek 2 saat içinde Kars’a inecek diye umut edip, bindikleri uçakta geri inmek zorunda kalan biz yolcuları ‘Bize bir şey demeyin, siz gişelere gidin, orada açıklama yapacaklar..’ diyerek, hepsini tek tek ve hedi hedi geri yolcu ediyordular..
Ve havaalanı olmadığından dolayı Ardahan’a değil de Kars’a ineceğini bilip, üzülen ben ve onca Ardahanlının yanında onlarca yolcu sadece ‘İptal sözü ile kuzu, kuzu bindikleri uçaktan homurdanarak inerken yolcu hakları denen hakları bilmediğini de anlıyorum..
Çünkü ‘kar, kış” deyip, ‘iptal’ denilen uçağın kalkmaması dolaysıyla mağdur olan biz yolcuların hak, hukuk, adalet başta olmak üzere mağdur edildiği konular karşında ki gibi sadece “iptal’ kelimesine teslim olmuş, ‘Nasıl olur, başka imkan yok mu, Kars olmuyorsa Ardahan ile birlikte İL olan ve Ardahanlılar gibi sesiz kalmayıp, havaalanı kurduran Iğdır’a, yada Erzurum’a veya Trabzon’a götürün..’ demeden “kader, nasip, bundan da bir hayır var’ diyerek mağduriyeti ülke insanları fertleri olarak kabul ediyordular..
Ve benim, Bursa’da geldiğini ve iki gündür Ardahan’a uçamadığını söyleyen CHP’li Posof Belediye Başkanının da aralarında olduğu yolculara hitaben, ‘hakkımız olanı savunalım, öyle iptal oldu demekle olmaz, başka bir formül bulmasınlar, arkadaşlar dağılmayın, haykırın, haklarımız var.. İptal demekle olmaz ya Iğdır’a ya Erzurum’a veya Trabzon’a deyin, isteyin, bağırın, ayrılmayın..’ çağrımında bir kaç kişi dışında duyulamamasına teslim, oluyorduk..
Ve, ‘Bu topluma ne desen koyun koyun pardon kuzu, kuzu teslim olmayı tercih ediyor..’ diye susan ben de bu kez havada değil, Posof Ulgar tüneli gibi tüneli bir türlü bitmeyen Pendik havaalanında 120 TL.’ye satılan karton bardaklı bir çay yudumlama eşliğinde yeni yılı diğer kentler de, ülkelerde karşılama umuduyla, rötar ve iptal var anonsları eşliğinde uçak bekleyen diğer yolcuların koşuşturmalarını izleyerek oturduğum bir yerde, yazımı yazmaya başlıyordum..
Ve, saatler kalan 2026 yılı bütçesinde yapılacak denilen tüneli için 5 kuruş ayrılmayan Sahara dağı tüneli gibi 55 yıldır bir türlü yapılıp, bitirilemeyen Ardahan-Ardanuç devlet yolunun ardından okulları da kapattıran karlı tipinin bu kez tüneli açılmayan ve uluslar arası devlet yolunun da üzerinde geçtiği Posof Ulgar dağında esen tipi dolaysıyla yolların kapatıldığını duyup, aynı durumun Ardahanlı valinin belediyesine kayyumluk yaptığı Van’da da okulların kar dolaysıyla kapatıldığını haberini alıyordum..
Ve bende yaşananlara teslim olup, yeni bir havaalanı macerası eşliğinde bugünkü yazımı havada değil, havaalanında yazıp, bitirip, bu kez toplu taşımanın en önemli nimetlerimden olan ancak sarayda atılmayan imzalar ve ‘Hak, hukuk, adalet ve demokrasi yok..’ diye tartışılan ülkeme verilmeyen dış destekler dolaysıyla alınamayan yeni krediler yüzünden tezeleri yapılamayan tramvay ve bizim üniversite öğrencileri ile kavgası olan Ardahan’ın değil, yaşanacak olan büyük depremin merkezi olduğu söylenen adalar manzaralı İstanbul Kartal ilçesinin dolmuşlarıyla sabah çıktığım evime doğru yol almaya başlıyordum..
2025 yılının son gününü havaalanında kalıp, ‘Ardahan’a gitmek üzere, Kars’a inmek üzücü..’ diyerek dertlenirken havalanamayan ve aynı günün öğlenini geçen saatlere kadar elimdeki, sırtımdaki çantaların, üstümdeki kışlık elbiselerin ağırlığı ile bir hayli yorulmuş şekilde olsa da bu yazımı, haberlerimizi okuyan, reklamları, mesajları ve gönüllü destekleri ile geride kalan yıllarda hep yanımızda olan herkese dosta, eşe, akrabaya, ekibe, aileye, barış istenen ülkeye ve savaş istenmeyen tüm dünyaya ‘Birlikte nice yıllar yazmaya..’ diyerek, memleketim Ardahan’da ki gibi kar bulutları saran İstanbul’da ki evime geri dönüyorum..


YORUMLAR