Bir tabak kirazın artık bir aylık market alışverişine denk geldiği bu ülkede, geçim sıkıntısı artık bir "dert" değil, bir "gerçeklik testi" halini aldı.
Kiraz 700 TL olmuş. Evet, yanlış duymadınız. Bu meyvenin adı bile ağızda tat bırakmaz olmuş. Bırakın çocukların avuçlarına birkaç tane koymayı, pazarda tezgâha yaklaşmaya dahi cesaret edemiyor artık vatandaş. Kiraz değil sanki altın satılıyor.
Peki ya asgari ücret? 17 bin lira civarında. Bir ev kirası 12 bin, doğalgaz, elektrik, su ve internet toplamı 3 bin... Geriye kalan 2 bin lira ile ne yapılır? Bir insan ay boyunca ne yiyebilir, nasıl giyinir, çocuğuna nasıl defter kalem alır, akşam yatağa aç girmemeyi nasıl başarır?
Geçim, bir matematik problemi değil artık. Dört işlemle çözülecek bir mesele değil. Geçim; vicdan, adalet ve sosyal eşitlik sorunu haline geldi. Çünkü bu ülkede artık “çalışmak” yoksulluktan kurtarmıyor. Tam aksine, sabahın köründe yola düşüp gece evine dönen bir baba, “evladına kiraz alamamanın” utancını yaşıyor.
Bir yanda sofrada kuş sütü eksik olmayanlar, bir yanda ekmek kuyruğunda iki somunla mutlu olanlar… Sosyal devletin terazisi şaşmış. Emeğin değeri bir telefon faturasına eşdeğer görülür olmuş.
Kirazdan açtık konuyu ama mesele sadece bir meyve değil. O bir sembol. Erişilemeyenin, hakkı olanın gasp edilmesinin sembolü.
Artık sorulması gereken soru şu: Bu ülkede bir vatandaşın insanca yaşayabilmesi için hayatın kilosu kaç para?
Unutulmasın; açlık sınırının altında yaşamak bir kader değildir. Bu halk üretirken aç kalmayı değil, hak ettiğini almayı istiyor. O sofrada herkes için bir tabak kiraz olana dek, bu yazılar yazılmaya devam edecek.
YORUMLAR