Aşkın Aynasında Suçluluk Oyunu
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

Aşkın Aynasında Suçluluk Oyunu

15 Eylül 2025 - 09:04

Bir ilişkide en yıpratıcı olan şey, sevdiğiniz kişinin sevgisini kanıtlamak için sürekli kendinizi suçlu hissetmenizdir. Narsist kişilik örgüsüne sahip partnerler, çoğu zaman “manifesto” diyebileceğimiz uzun konuşmalarla partnerlerini köşeye sıkıştırır. Bu konuşmaların merkezinde, onların kırılgan egoları değil; sizin hatalarınız vardır. Siz ise, farkında olmadan sürekli kendinizi sorgulamaya başlarsınız.

Alman sosyolog Jürgen Habermas, iletişimin gücünü “hakikati ortak akıl yürütme ile bulma” olarak tanımlar. Oysa narsistik ilişkide bu diyalog mümkün değildir; çünkü iletişim hakikate değil, güç dengesine hizmet eder. Partnerinizin “seni seviyorum ama her şey senin yüzünden” diyerek kurduğu cümle, aslında sizi değil, kendi üstünlüğünü korumayı hedefler.

Bir Gün Melek, Ertesi Gün Suçlu

Ünlü psikanalist Melanie Klein, erken dönem ilişkilerdeki “iyi nesne – kötü nesne” ayrımının yetişkinlikte de sürdüğünü belirtir. Narsist partner, sizi bir gün “mükemmel sevgili” konumuna çıkarırken ertesi gün “tüm sorunların kaynağı” olarak görebilir. Bu keskin geçiş, sizin benlik algınızı zedeler ve sürekli savunmada kalmanıza yol açar.

Amerikalı psikiyatrist Judith Herman, travmatik bağlanmayı “acıya rağmen kopulamayan ilişki” olarak tanımlar. Narsistle yaşanan sevgi döngüsü tam da budur: Yoğun ilgi, ardından suçlama, sonra yeniden “ben aslında seni çok seviyorum” mesajı… Bu iniş çıkış, beynin ödül-ceza sistemini harekete geçirir ve kopmayı zorlaştırır.


Modern Aşkın Sosyolojik Anatomisi


Zygmunt Bauman, akışkan modernite kavramıyla günümüz ilişkilerinin kırılganlığını vurgular: “Modern aşk, garanti edilemeyen bir risktir.” Narsist partner bu riski kendi lehine çevirir; sizi suçlayarak belirsizliği sürekli kılar. Böylece ayrılma ihtimaliniz azaldıkça onun kontrolü artar.

Fransız sosyolog Pierre Bourdieu ise güç ilişkilerinin, en mahrem alan olan aşkı bile şekillendirdiğini söyler. Narsist sevgilinin “manifestosu”, yalnızca kişisel bir çatışma değil; toplumsal güç oyunlarının mikro düzeydeki bir yansımasıdır.


Duygusal Esaretten Özgürlüğe: Kendine Dönüş Yolculuğu

Psikolog Carl Rogers’ın sözleri burada bir pusula gibidir: “Koşulsuz kabul, özgürlüğün başlangıcıdır.” 

Partnerinizin sevgisi koşullara ve suçlamalara dayanıyorsa, orada özgürlük değil, duygusal esaret vardır. Kendinizi sorgulamak yerine, ilişkinin size ne kattığını ve neler götürdüğünü sorgulamak iyileşmenin ilk adımıdır.

Unutmayın, sevgi suçluluk üzerine değil; karşılıklı saygı ve özgürlük üzerine kuruludur. Narsist partnerin manifestoları sizi tanımlamaz. Gerçek sevgi, suçun değil, birlikte büyümenin dilini konuşur.

Suçluluk duygusuyla beslenen bir aşk, aslında aşk değildir. Kendinizi geri kazanmak, en cesur devrimdir.

Günümüzde koruyucu ruh sağlığı kavramı her zamankinden daha büyük önem taşıyor. Artık sorunlar ortaya çıkmadan önce ruhu korumaya ve güçlendirmeye yönelik pek çok bilimsel çalışma ve yöntem mevcut. Ortaya çıkan duygusal ya da ilişkisel zorlukların ise elbette çözümü mümkün. Bu çözüm yolları arasında özellikle EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) yaklaşımı, travmaların ve olumsuz deneyimlerin etkisini azaltmada öne çıkan güçlü tekniklerden biri olarak dikkat çekiyor. Kişinin geçmişin yüklerinden arınmasına, içsel dengelerini yeniden kurmasına ve sağlıklı ilişkiler geliştirmesine önemli katkılar sağlıyor.

Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

YORUMLAR

  • 0 Yorum