Güzelliğine âşık olup kendi yansımasına kapılan Narkissos’un hikâyesi, antik çağlardan bugüne uzanan derin bir ruhsal kırılmanın metaforudur. Modern çağda bu efsane sadece bir masal değil; sokakta, işyerinde, ilişkilerde ve sosyal medyada karşımıza çıkan bir kişilik örüntüsünün adıdır: Narsisizm.
Narsisizm Sadece Kibir Değildir
Narsisizm deyince çoğu insanın aklına burnu havada, kibirli bir figür gelir. Ancak psikolojide narsisizm, bundan çok daha karmaşık bir yapıyı ifade eder. DSM-5’e göre Narsistik Kişilik Bozukluğu, kişinin kendini aşırı yüceltmesi, empati yoksunluğu, eleştiriye karşı aşırı duyarlılık ve başkalarını kendi çıkarları için kullanma eğilimiyle tanımlanır. Ancak tüm narsistler bağırmaz, böbürlenmez ya da kendini övmez. Bazıları sessizdir, kırılgandır, görünürde alçak gönüllü ama içeride derin bir onay açlığı taşır. Bunlara “gizli narsistler” denir.
Çocuklukta Başlar, İlişkilerde Büyür
Narsistik örüntülerin temelleri genellikle çocuklukta atılır. Aşırı yüceltilen ya da tamamen ihmal edilen çocuklar, gerçek benliklerini değil, “olmaları istenen kişi”yi inşa eder. Bu sahte benlik, büyüdükçe kırılganlıkla örtüşür. Onay almaya, sürekli görünür olmaya ve başkalarının hayranlığına duyulan açlık bu yüzden kolay kolay dinmez.
Özellikle son yıllarda sosyal medya, narsistik eğilimleri yalnızca teşvik etmekle kalmadı, bir yaşam biçimi hâline getirdi. Beğeni sayıları, takipçi listeleri ve selfie’ler, bireyin ruhsal dengesinin yeni “ölçü birimleri” hâline geldi. Dijital narsisizm, artık sadece genç kuşağın değil, yetişkin bireylerin de benlik gelişimini etkileyen bir unsur.
Narsisistlerle Yaşamak: Sessiz Yıkım
Narsistik bireylerle ilişki kurmak çoğu zaman yıkıcıdır. İlk başta “karizmatik”, “mükemmel”, “kendine güvenen” biri gibi görünürler. Fakat zamanla partnerlerini değersizleştiren, duygusal olarak manipüle eden ve gaslighting gibi yöntemlerle gerçeği çarpıtan yapılar ortaya çıkar. Bu durum, kişinin özsaygısını yerle bir eden travmatik bağlanma döngüleri oluşturabilir.
Bu ilişkilerde sınır koymak çok zordur; çünkü narsist, her sınırı kişisel bir saldırı gibi algılar. Bu yüzden “hayır” diyebilmek, özdeğer bilincini korumak ve duygusal farkındalık geliştirmek, narsistik ilişkilerden korunmanın temel yoludur.
Peki Ne Yapmalı?
Her narsist kişilik bozukluğu tedavi edilmez; (psikiyatri yâda psikolojik destek almadığı için)ancak kişi iç görü kazanırsa terapiyle değişim mümkündür. Bu noktada başta Şema Terapi, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), EMDR ve ACT (Kabul ve Kararlılık Terapisi) gibi yöntemler, hem narsistik bireyin iç dünyasını anlamasına hem de ilişki içinde mağdur olan kişinin iyileşmesine katkı sağlar.
Danışanların en çok zorlandığı konulardan biri, narsist partnerle vedalaşmaktır. Çünkü narsisist çoğu zaman yalnızca bir insan değil, bir “ihtiyacın simgesi” olarak hayatımıza girer: değer görme, onay alma, kurtarılma arzusu gibi… Bu yüzden sadece kişiyi değil, onunla ilişkili hayalleri de bırakmak gerekir.
Sonuç Yerine: Aynaya Bakabilenler
Narsisizm üzerine konuşmak yalnızca başkalarını anlamaya değil, kendimize de bir bakış sunar. Çünkü her birimizde bir miktar narsisistik eğilim vardır. Önemli olan bu eğilimlerin hayatı ele geçirmesine, empatiyi ve bağlılığı yok etmesine izin vermemektir.
Unutmayalım: Gerçek özgüven, başkalarını küçülterek değil, kendi kusurlarını kabul edip yine de aynaya sevgiyle bakabilmektir.
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER
YORUMLAR