Bazı şarkılar vardır; sadece melodisiyle değil, sözleriyle de bir toplumun karanlık sokaklarına ayna tutar.
“Ben buradan ayrılmam şaşmadan pusulam…” diye başlayan bu dizeler, yalnızca bir rap parçasının iç sesi değildir.
Bu sözler; hayal kırıklığıyla sertleşmiş, dost hançeriyle suskunlaşmış, mahallenin duvarları arasında büyüyüp hayatla yumruklaşan bir neslin iç çığlığıdır.
Pusulası Bozulmuş Bir Hayatta Yön Arayanlar
“Ben burdan ayrılmam” diyen bir gencin bağlılığı; çoğu zaman bir umuttan değil, alıştığı karanlıktan gelir. Çünkü gece, bazılarımız için yalnızca bir zaman dilimi değil; aynı zamanda bir yaşam biçimidir.
Geceler, pusuların kurulduğu, güvenin kurşunlandığı, hayallerin arka sokaklara gömüldüğü anlardır. Ve bu çocuklar; ellerinde ne bir harita ne de bir çıkış bileti varken, sokak lambasının cılız ışığında kendi yolunu bulmaya çalışır.
Sevmenin Bedeli, Hayatın Taşıyamadığı Yük
“Sevdik de katlandık inan her bokuna…”
Bu cümle, koşulsuz sadakatin, hayatın yükü karşısında sığınacak başka limanı olmayanların ortak cümlesidir.
Sevmek; onlar için bir seçim değil, bir direniştir. Bu çocuklar çoğu zaman kendi kendilerine söz verir:
“Yeminim var ve namus söz…” O sözün bozulmaması uğruna bazen kendilerini zehirlemeyi bile göze alırlar. Çünkü ihanet etmektense acıyı içerler, yutkunurlar, susarlar… Ve sonunda, “gömün beni çukura” dercesine, kaderleriyle kucaklaşmayı öğrenirler.
Kül Olan Gençlik: Yandık, Ama Işık Olamadık
“Yaktık gençliğin her yanını, yanan bu gençlik kömür değil…”
Bu dize, bir trajedinin en net ifadesidir. Gençliğini yakmak zorunda kalan, ideallerini birer birer toprağa veren ve hâlâ yaşam mücadelesi veren nice genç, kendini bir kül yığını içinde bulur. Ama bu külün altında bir ışık yanmaz; çünkü toplum o gençliğe ne el uzatmıştır ne de anlamaya çalışmıştır.
Mahalle Bizim, Ama Özgürlük Bizim Değil
“Mahalle bizim kesin, çukura düştü diye sevinmeyin…”
Mahalle, bazen güvenli bir liman gibi görünür; ama aynı zamanda görünmeyen zincirlerin en kalınıdır. Mahallenin “bizdenliği”, bazen başkaldırının bile önüne geçer.
Çünkü o genç, dış dünyada kabul görmeyeceğini bildiği için çukura sadakatle sarılır. Bu bir teslimiyet değil; hayatın başka türlü bir şeklidir. Anne karnındaki huzuru bile, evinin çukurunda arar.
Bir Şarkıdan Fazlası: Toplumsal Bir Çağrı
Bu sözler yalnızca bir bireyin yaşanmışlıklarını değil; aynı zamanda bir toplumun görmezden geldiği, sesi bastırılmış binlerce gencin kolektif hikâyesini barındırır. Her cümlede kaybedilen bir çocukluk, her dizede suskunlaşan bir adalet, her nakaratta yankılanan bir isyan vardır.
Bu nedenle bu şarkı; sadece bir melodiyle değil, bir mesajla dinlenmelidir. Çünkü bu çığlık duyulmazsa, başka gençler de “öl’cez de gömün beni çukura” diyecek. Ve bizler o zaman anlayacağız: Asıl suç, sadece çukurda değil; çukuru görüp susan bizde…
Gölgedeki Gençliği Görmek
Bir toplumun kalitesi, üniversiteleriyle değil; karanlık sokaklarında bile ışık olabildiği gençliğiyle ölçülür. Bu yüzden, sadece “eğilmeyin” diyerek değil, el uzatarak yaşatabiliriz geleceği.
Çünkü bazı gençler, sadece anlaşılmayı bekler.
Ve bazı şarkılar, sadece dinlenmeyi değil; hissedilmeyi hak eder.
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER
YORUMLAR