Evrenin derinliklerinden yükselen gama ışını patlamaları gibi… İnsan da kimi zaman, yalnızca kendisinin farkında olduğu bir iç patlamayla sarsılır. Astronomlar, bazı gök cisimlerinin her 44 dakikada bir, yaklaşık iki dakika süren radyasyon patlamaları yaydığını keşfettiler. Belki de bu, sonsuzluğun içinden yankılanan bir çığlıktır.
Peki ya insan? O da yaşamın sonsuzluğu içinde her kırılma anında böyle bir patlama yaşamıyor mu?
İnsan, kendi galaksisinin merkezinde dönen yalnız bir gezegendir. Duygular, düşünceler, pişmanlıklar ve hayal kırıklıkları… Hepsi birer gök taşına benzer; bazen hafifçe çarpar, bazen yıkıcı izler bırakır. Ve tıpkı gök cisimleri gibi, insan da bazı zamanlarda içsel bir yoğunlukla parlar, sonra sönmeye yüz tutar. Bu parlamalar genellikle görünmezdir dışarıdan.
Çünkü insanlar, çırpınışlarının en gürültülü anlarında bile sessiz kalmayı seçer. Çoğu zaman da bu patlamaların ardından, geriye dönüp bakmazlar: “Nerede hata yaptım?” diye sormazlar kendilerine.
Modern psikoloji, insan davranışlarını açıklarken geçmiş deneyimlerin, bilinçdışı süreçlerin ve çevresel etkileşimlerin izini sürer. Ancak bir de görünmeyen, ölçülemeyen ve yalnızca sezilebilen yan vardır: İnsan ruhunun kozmik titreşimleri… Her kırılma anı, bir içsel ışınımdır. Belki pişmanlıkla karışık bir özlem, belki bastırılmış bir öfkenin sessiz çığlığı, belki de bir vedanın içinde sıkışmış sevgi kırıntıları.
Toplumsal ilişkilerde de benzer bir döngü gözlemlenir. İlişkiler, tıpkı evrendeki döngüler gibi zamanla yorulur, genişler, daralır ve kimi zaman çarpışarak yok olur. Ancak birey, bu çarpışmaların ardından kendi iç galaksisinde yeniden toparlanmak zorundadır. Ve ne yazık ki pek çok insan, bu içsel sarsıntıların nedenini analiz etmek yerine yüzeysel savunmalarla, kabuklarını kalınlaştırarak hayata devam etmeye çalışır.
Peki bu içsel patlamaların her birini bir uyarı olarak okuyabilir miyiz? Belki de evrenin diliyle konuşan bedenimiz ve zihnimiz, bize bir şey anlatmaya çalışıyor. Her 44 dakikada bir gelen o kozmik sarsıntı gibi, insan da periyodik olarak “yeniden düşünmeye” çağrılıyor. Kendine, ilişkilerine, seçimlerine ve suskunluklarına…
Ama dönüp bakan çok az kişi var. Hatalar biriktikçe yük ağırlaşıyor. Ve insan, kendi galaksisinde yalnızlaşmaya başlıyor. Sessiz patlamalarla, görünmeyen ışıklarla, bir gün tamamen sönene dek…
Belki de artık kendimize şu soruyu sormanın vakti geldi:
“Ben hangi çırpınışlarımı sessizce bastırdım; hangi iç patlamamı görmezden geldim?”
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER
YORUMLAR