Bir şehre vardım geçenlerde. Ne sokaklarının adı vardı, ne kaldırımlarında yürüyenler birbirine bakıyordu. Herkes bir yere yetişiyor gibiydi ama kimse gerçekten orada değildi. Ne garip, bir şehir düşünün; içinde insanlar var ama kimse kimseye dokunmuyor. Kafeler dolu, telefonlar meşgul, gözler ekranlara gömülü. Selam yok, sabah yok. Yalnızlık, artık kişinin iç dünyasında değil; kentin mimarisinde bile kodlanmış durumda.
Adını koyamadığım bu şehir, belki de herkesin yaşadığı ama kimsenin gerçekten içinde olmadığı bir yerdi. Belki İstanbul’du, belki Adıyaman, belki de başka bir hayatın kıyısında unutulmuş bir köy…
Ama aslında bendim o şehir. Sen, biz,
hepimizdik.
Modern çağın en büyük paradoksu şu: Ne kadar çok insana ulaşabilirsek, o kadar yalnızlaşıyoruz. Paylaşım butonları çoğaldıkça, gerçek paylaşımlar eksiliyor. Kalabalıklar içinde görünmez hale geldik. Artık biriyle uzun uzun konuşmak, saatlerce aynı masada oturmak bir lüks gibi geliyor. Herkesin birbirine “vakit ayıramadığı” bir zamanda, duygular da zamansızlıktan ölüyor.
Bir zamanlar insanlar, yalnızken yazı yazardı. Şimdi insanlar yalnız olmadığını göstermek için yazıyor. Bir zamanlar sessizlik, huzurun yoldaşıydı; şimdi rahatsız edici bir boşluk gibi kaçılıyor. Halbuki hayat, o sessizliklerin arasında filizlenir.
Peki ne zaman kaybettik birbirimizi? Belki bir sabah işe geç kalınca göz göze gelmeyi unuttuğumuzda… Belki sevdiğimizin elini tutarken aynı anda bildirimlere cevap vermeye çalıştığımızda… Ya da belki, biri içini dökerken “hadi toparla” dediğimizde.
Empati yerine tavsiye verdik. Dinlemek yerine “çözüm” sunduk. Çünkü artık herkes bir şey olmakla meşgul: Başarılı, üretken, verimli, etkileyici… Ama kimse sadece “orada” değil.
Belki de bu satırlar, bir yerlerde yorgun gözlerle ekrana bakan birinin içine dokunur. Belki biri “Ben de böyle hissediyorum” der, hatta kısacık bir an için bile olsa yalnız olmadığını fark eder. İşte o zaman bu yazı, bir şehir kadar suskun olan kalbe bir sokak lambası gibi düşer.
Çünkü bazen bir yazı, bir selam, bir göz teması… Birini hayata döndürmeye yetebilir.
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER
YORUMLAR