Histrionik Kişilik Bozukluğu ve Görünürlüğün Psikolojisi
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

Histrionik Kişilik Bozukluğu ve Görünürlüğün Psikolojisi

24 Haziran 2025 - 08:56

İlginin Gölgesinde Yaşamak..
Modern toplum, görünürlüğün ve dramatik anlatıların merkezde olduğu bir iletişim evreni inşa etmiş durumda. Sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla birlikte bireyler, duygularını sergileme biçimlerini dramatize ederek görünürlük kazanma çabası içerisine girmiştir. Bu kültürel iklim, bazı kişilik yapılanmalarının daha belirgin hale gelmesine de zemin hazırlamaktadır. Bu yapılardan biri de histrionik kişilik bozukluğudur.

Duyguların Sahnesinde Kaybolmak

Histrionik kişilik bozukluğu (HPB), bireyin dikkat çekme ve onay alma arzusunun belirginleştiği, duyguların yoğun ama yüzeysel yaşandığı, ilişkilerin ise çoğunlukla yüzeysel bir ilgi zemininde kurulduğu bir kişilik örüntüsüdür. DSM-5’e göre bu bozukluğa sahip bireylerde; sürekli ilgi odağı olma ihtiyacı, uygunsuz derecede baştan çıkarıcı davranışlar, hızlı değişen ve yüzeysel duygular, dış görünüşe aşırı önem verme ve konuşmaların dramatik ama içerik bakımından zayıf olması gibi temel belirtiler gözlemlenir (American Psychiatric Association, 2013).

Bu bireyler çoğu zaman çevreleri tarafından “renkli”, “canlı” ya da “etkileyici” olarak tanımlanabilir. Ancak bu etkileyicilik, derin bağ kurmaktan ziyade dikkat çekmeye yönelik bir yüzeysellik taşır. Kişi, bulunduğu ortamda kendine yönelmiş bakışları yitirdiğinde yoğun bir kaygı, değersizlik hissi ya da öfke deneyimleyebilir. Duygularını sahneleyen bir aktör gibi yaşayan bu bireyler için başkalarının ilgisi, neredeyse varoluşsal bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Dış Görünüşün Ardına Saklanan Boşluk

Histrionik bireyler için fiziksel görünüm, bir onay alma aracı haline gelir. Abartılı kıyafetler, yoğun makyaj ya da dikkat çekici davranışlarla çevresindekilerin ilgisini üzerlerinde tutmaya çalışırlar. Ancak bu görünürlük, çoğunlukla içsel bir değersizlik duygusunu maskelemeye yöneliktir. Özgüvenlerini başkalarının ilgisine bağlayan birey, ilgi azaldığında benlik değerini de hızla yitirme riski taşır.

Bu noktada histrionik yapı, narsisistik eğilimlerden ayrılır. Narsisistik birey kendini üstün ve kusursuz görürken; histrionik birey, başkalarının beğenisini almadığı sürece kendini eksik hisseder. Yani öz değerini dışarıdan gelen ilgiye bağlar, içsel olarak kırılgan ve onaysızlık karşısında kolayca sarsılabilir yapıdadır.

İlişkilerde Duygusal Tükenme ve Manipülasyon

Histrionik bireylerin ilişkileri genellikle inişli çıkışlıdır. Karşılarındaki kişiye aşırı yakınlık gösterip kısa sürede yoğun bağ kurma eğilimindedirler. Ancak bu bağlanma yüzeysel ve dramatize edilmiş bir biçimde gerçekleştiği için kısa sürede doyumsuzluk ve huzursuzluk gelişebilir. Karşı tarafın ilgisi azaldığında ise dramatik çıkışlar, gözyaşları ya da suçlayıcı tavırlar devreye girer. Bu da çoğu zaman karşılıklı tükenmişliğe ve güven kaybına yol açar.

Bazı vakalarda, histrionik bireylerin ilgiyi canlı tutmak adına bilinçli ya da bilinçdışı şekilde fiziksel ya da psikolojik rahatsızlıklar uydurdukları da görülmektedir. Bu durum “somatizasyon” ya da “yalancı kriz” biçiminde kendini gösterebilir. Terapötik süreçlerde bu yönelimin manipülasyon olarak değil, bir yardım çağrısı olarak ele alınması daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır.

Psikoterapide Güvenli Bir Zemin Kurmak

Histrionik kişilik bozukluğunun tedavisinde psikoterapi en etkili yöntem olarak öne çıkar. Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bireyin düşünce kalıplarını ve onay bağımlılığını sorgulamasına yardımcı olur. Şema terapi, çocukluk kökenli duygusal yoksunlukları ve temel inançları ele alırken, Duygu Odaklı Terapi ise bireyin içsel duygusal ihtiyaçlarını fark etmesine ve ifade etmesine olanak sağlar. Bu kişilik yapılarında güvenli bir terapötik bağ kurmak zaman alabilir; zira birey, terapisti de ilgi kaynağı olarak görebilir ve bu durum süreci manipüle etmeye açık hale getirebilir.

Görünürlüğün Ötesine Bakmak

Histrionik kişilik bozukluğu, yalnızca bireyin değil, aynı zamanda onu çevreleyen sosyal ortamın da bir yansımasıdır. İlgiye aç, görünürlük odaklı ve hızla tüketilen bir kültür içinde; histrionik eğilimlerin yaygınlaşması tesadüf değildir. Ancak mesele yalnızca “dikkat çekmek” değil, bu dikkatin neyin yerine geçtiğini anlayabilmektir. Zira bazen bir bakış, bir alkış ya da bir beğeni, derin bir duygusal açlığın üstünü örten en parlak ciladır.

Bu yazı, bireysel bir sorundan çok daha fazlasını işaret ediyor: Görünürlüğün ardında unutulan bağ kurma ihtiyacını, sahicilik arzusunu ve ruhsal yalnızlığı… Belki de bugün, görünür olmaktan çok, gerçekten “görülmeye” ihtiyacımız vardır.

“Eğer siz de bu görünürlük çağında iç sesinizi yitirdiğinizi düşünüyorsanız, bilin ki bu yalnızlığı paylaşan çok kişi var – ve iyileşme, fark etmekle başlar.”

Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

YORUMLAR

  • 2 Yorum