İyi Kız Sendromunun Sessiz Bedeli
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

İyi Kız Sendromunun Sessiz Bedeli

17 Haziran 2025 - 09:13

Toplumların kadınlara yüklediği roller, duyguların ifadesini dahi cinsiyet kodlarına göre şekillendirir. Bu bağlamda, öfke gibi son derece insani bir duygu; erkek için “hak arayışı”, kadın içinse “uygunsuzluk” olarak okunur. Kadınlara öğretilen “nazik ol”, “sesini yükseltme”, “kırıcı olma” gibi direktifler, bir süre sonra psikolojik bir yapıya dönüşür: İyi Kız Sendromu.

Öfkenin Patolojik Susturuluşu

Öfke, psikolojide yalnızca bir yıkım aracı değil; benlik sınırlarının ihlaline karşı gelişen koruyucu bir tepkidir. Fakat “iyi kız” olmak üzere yetiştirilen bireylerde bu tepki bastırılır, yutulur ve görmezden gelinir. Çocuklukta “kızlar bağırmaz”, “öfke sana yakışmaz” gibi kalıplarla şekillenen bu öğrenilmiş duygusal sansür, yetişkinlikte depresyon, kaygı bozukluğu, psikosomatik hastalıklar ve düşük benlik saygısı gibi ciddi sonuçlara yol açabilir (American Psychological Association, 2020).

İyi Kız Sendromu’na sahip bireyler, sürekli olarak başkalarını memnun etmeyi, çatışmalardan kaçınmayı ve kendi sınırlarını göz ardı etmeyi içselleştirirler. Bu durum, bir tür duygusal otosansüre dönüşür: Kızgınlık duyulsa da ifade edilmez; hayal kırıklığı hissedilse de dile getirilmez. Ancak bastırılan öfke yok olmaz, bedenin ve ruhun içinde birikir, şekil değiştirerek kendini başka alanlarda gösterir. Bu da çoğunlukla psikolojik tükenmişlik, kimlik bulanıklığı ve sağlıksız ilişki döngülerine neden olur (Gilligan, 2017).

Toplumsal Rollerle Zehirlenen Duygular

Kadınların öfkesine yönelik bu sistematik inkâr, ataerkil toplum yapılarında kadını denetim altında tutma stratejisinin bir parçasıdır. Çünkü öfke, bireyin sınırlarını çizdiği, “buraya kadar” diyebildiği bir içsel mekanizmadır. Öfkelenen kadın, edilgenliği reddeder, itaat etmeyebilir ve bu, sistem için “tehlikeli” kabul edilir.

Kadınların kendi duygularını tanıması, onları yargılamadan kabul etmesi ve ifade etme yollarını öğrenmesi, hem bireysel ruh sağlığı hem de toplumsal eşitlik için yaşamsaldır. Oysa toplum, öfkelenen kadını “histerik”, “dengesiz” ya da “abartılı” diye yaftalayarak yeniden susturur. Bu da kadınları yalnızca erkek egemenliğine değil, aynı zamanda kendi iç dünyalarına yabancılaşmaya zorlar (Lerner, 1985).

İyilik Maskesinin Ardındaki Çığlık

İyi kız sendromuyla büyüyen kadınlar, “hayır” demeyi öğrenemedikleri için hayal kırıklıklarını içselleştirir; ilişki çatışmalarında kendilerini suçlar; duygusal, fiziksel hatta cinsel sınır ihlallerine karşı sessiz kalabilirler. Bu da özne olamayan bir benlik inşasına yol açar. Kendi öfkesine bile yabancılaşan bir kadın, başkalarının öfkesine açık hâle gelir. Bu döngü kırılmadıkça kadın, içsel bir mahpusta yaşamaya devam eder.

Öfke, Düşman Değil Rehberdir

Öfke, saldırganlıkla karıştırıldığında bastırılır. Oysa doğru ifade edilen öfke, insanın kendi değerini savunmasının bir yoludur. Bu nedenle terapötik süreçlerde, kadınların öfkeleriyle güvenli bir şekilde temas kurmaları sağlanır. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve EMDR gibi yaklaşımlar, bastırılmış duyguların ifadesi ve yeniden yapılandırılması için etkili yöntemler sunar.

Sonuç olarak, “iyi kız” olmak adına bastırılan öfke, yalnızca bireyi değil, toplumun psikolojik sağlığını da tehdit eder. Kadının duygularını tanıması, yargılanmadan ifade edebilmesi ve öfkesinin de sevgi kadar insani bir duygu olduğunu kabullenmesi; daha sağlıklı bireylerin ve daha adil bir toplumun inşasında temel rol oynar.

Çünkü bazen iyilik, sessizlik değil; “artık yeter” diyebilmektir.

Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Neziha inci
    1 gün önce
    Hocam çok güzel bir yazı. Şuandaki öfke patlamalarının sebebi diyebiliriz.