Bir ömrü paylaşmak” deriz, ama aslında paylaşmak değil, kayda geçirmek isteriz yaşadıklarımızı. Çünkü insan; sevilmeye değil, görülmeye muhtaçtır en çok.
Günümüz ilişkileri üzerine yapılan yüzlerce psikolojik analiz, toplumsal çözümleme ve akademik araştırmanın da ötesinde, çok insani ve yalın bir gerçek var:
İlişkiler artık yalnızlığı giderme amacıyla değil, yalnızlığımıza şahit aramak için kuruluyor.
Çünkü kalabalıklar içindeyiz, ama hiç kimsenin bizim içimize dokunmadığı bir çağdayız.
Bir kahkahanın gerçek mi, savunma mı olduğunu anlayacak biri olsun istiyoruz. Bir gün sessiz kaldığımızda, o sessizliğin dilini bilen bir göz… Kimi zaman ise bir cümlenin ucundaki çığlığı fark edecek kadar dikkatli bir yürek. İşte bu yüzden, aşk değil artık temel ihtiyaç; anlaşılmak ve kayıt altına alınmak.
Birçok çiftin ilişkisi, sevgi eksikliğinden değil; tanıklık eksikliğinden tükeniyor. Çünkü hiçbirimiz sadece duygularımızı yaşamak istemiyoruz; bu duyguların onaylanmasını, hatırlanmasını, kıymet görmesini istiyoruz. Yaşanmışlıklarımızın bir diğerinin zihninde yer etmesi; acılarımızın bir başka kalpte yankı bulması, ne yaşadığımızdan daha önemli hale geliyor.
Bu yüzden çoğu zaman, ayrıldığımız kişi bizi en çok seven değil, bizi en iyi gören kişi oluyor. Çünkü sevgi, her zaman anlamayı garantilemez. Ama tanıklık, bir bağ kurar. Sessizce gözlemleyen, ama gerektiğinde kalbimizin en karanlık sokağına fener tutan bir tanık…
Sosyal medyada beğeniler, görüntülenmeler, yorumlar… Bunların hepsi, hayatımıza dair birilerinin “oradaydım” demesini sağlamak için değil mi zaten? Bazen bir sevgiliden çok, bir şahit arıyoruz. Hayatımızın anlamlı olduğunu hatırlatacak biri. Yaşadıklarımızın boşa gitmediğini, en azından bir çift göz tarafından görülüp bir hafızaya kaydedildiğini bilmek istiyoruz.
Belki bu yüzden “Benimle birlikte yaşlandığını kimse bilmesin, yeter ki sen bil” diyebilmenin kıymeti hâlâ geçerli. Çünkü en derin aşk, herkesin önünde ilan edilenden çok, sessizce tanıklık edilen değil midir?
Peki siz, hayatınızı gerçekten gören bir gözle mi yürüyorsunuz bu yolu…
Yoksa sadece sevilmeye çalışırken, aslında hiç tanınmamış olmanın yorgunluğunda mısınız?
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER
YORUMLAR