Bir akşam herhangi bir mekana adım attığınızda, kalabalığın arasında yeni bir çiftin göz göze geldiği, birbirine derin bir içtenlikle gülümsediği bir sahneye tanıklık edebilirsiniz. Masalarında kadehler yükselmiş, fonda ise bir zamanların ayrılık acısını anlatan o bilindik parça çalmaktadır:
“Onu benden siz aldınız, İstanbul sokakları…”
Ne var ki, bu melankolik ezgiye eşlik eden sahne, müziğin özüne tezat bir atmosfer yaratır. Yeni sevgililer, adeta yeni doğan aşklarının coşkusunu bu hüzünlü melodiyle kutlamaktadır. Ortaya çıkan bu çelişkili tablo, modern duygusal yaşantının karmaşık doğasına dair önemli bir pencere aralar.
Peki ama neden?
Bir ayrılık şarkısı, nasıl oluyor da yeni bir ilişkinin romantik bir fon müziğine dönüşebiliyor?
Bu sorunun cevabı, insan psikolojisinin duygusal kodlarında saklıdır. Öncelikle, müzik bireyler için yalnızca bir sanat formu değil; aynı zamanda güçlü bir duygusal uyaran ve bağ kurma aracıdır.
Psikoloji araştırmaları, müziğin, dinleyen kişinin anlık ruh haline göre yeniden anlam kazandığını göstermektedir (Juslin & Sloboda, 2010). Bir başka deyişle, aynı şarkı, bir kişide keder duygusu yaratırken, başka bir kişide nostaljik ya da romantik bir heyecan uyandırabilir.
Öte yandan, duygusal yeniden çerçeveleme (emotional reappraisal) kavramı da burada devreye girer. Yeni bir aşka yelken açan birey, geçmişin acılarını dönüştürme ve kendini duygusal olarak yeniden yapılandırma eğilimindedir.
Bu bağlamda, ayrılığı anlatan bir şarkı, yeni ilişkinin “zafer marşı” haline gelebilir: “Geçmişe rağmen buradayız ve yeni bir başlangıç yapıyoruz.”
Bir diğer faktör ise, toplumsal ritüeller ve kolektif müzik deneyimidir. Özellikle İstanbul, İzmir gibi kültürel çeşitliliği yüksek kentlerde, mekansal hafıza ve müzik tercihleri birbirine sıkıca örülmüştür (Stokes, 1994). Bazı şarkılar, bireylerin değil, kentin ve sosyal çevrenin duygusal koleksiyonuna aittir. Dolayısıyla, o anki bireysel hikaye ile parçanın orijinal anlamı her zaman örtüşmek zorunda değildir.
Son olarak, yeni başlayan ilişkilerde bireylerin yaşadığı idealizasyon süreci de bu durumu açıklar. Bu evrede, çiftler çoğu zaman çevrelerinden gelen uyaranları kendi romantik anlatılarına göre yeniden yorumlarlar. Kısacası, ayrılığı anlatan bir şarkı bile, o anda iki kişi için “birlikte geçirilen anlamlı bir an”a dönüşür.
Belki de en büyük ironi burada gizlidir:
İnsan, duygularının tutarsızlığıyla da insan olur.
Bir yandan geçmişin yaraları taşınır, diğer yandan geleceğe umutla bakılır. Ve işte bu nedenle, İstanbul sokaklarında bir akşam vakti, ayrılık acısıyla yoğrulmuş bir şarkının notalarında yeni bir aşk filizlenebilir.
Kaldı ki belki de asıl mesele, şarkının ne söylediği değil, kiminle dinlendiğidir…
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER
YORUMLAR