Çocukluğun Yankıları: Yetişkinlikte İlişkilerin Sessiz...
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

Çocukluğun Yankıları: Yetişkinlikte İlişkilerin Sessiz Çatışmaları

02 Ekim 2025 - 10:15

Her birimizin hikâyesi, çocuklukta atılan ilk duygusal temeller üzerine inşa edilir. O dönemde yaşanan sarsıntılar, görünmez bir bagaj gibi ileriki yaşantımıza taşınır. Sevgiye, güvene ve aidiyete dair öğrendiklerimiz; yetişkinlikte kurduğumuz dostluklara, aşk ilişkilerine ve hatta iş hayatındaki bağlarımıza nüfuz eder.

Fransız sosyolog François de Singly, bireyin aile içinde kazandığı rolün, yetişkinlikteki ilişkilerde tekrarlayan bir senaryo gibi yeniden ortaya çıktığını söyler:

“Çocuk, aile içinde hangi rolü öğrenmişse, yetişkin olduğunda sevgide ve ilişkide o rolü oynamaya devam eder.”

Bu söz bize şunu düşündürür: Çocukken “ihmal edilen” ya da “fazla yüklenen” birey, ileride ya sürekli onay arayan bir eş ya da sorumluluklarını taşımakta zorlanan bir partner olabilir.


Ünlü Alman psikanalist Alexander Mitscherlich, “modern toplumda bireyin babasız kalışı” metaforu ile aslında duygusal yoksunluğun ilişkilere etkisini vurgular:

“Bir toplumda otoritenin ve güven figürünün yokluğu, bireylerin sevgiye tutunma biçimlerini çarpıtır.”

Ebeveynle kurulamayan güven bağı, yetişkinlikte “terk edilme korkusu” veya “aşırı bağımlı ilişki” şeklinde ortaya çıkabilir. Bu noktada, çocuklukta yaşanan eksiklikler yalnızca bireysel bir yara değil, kuşaklar boyu aktarılan bir duygusal zincire dönüşür.


Norveçli araştırmacı yazar Åsne Seierstad, aile içi şiddet ve çatışmalar üzerine yaptığı araştırmalarda şu tespiti yapar:

“Çocuğun susturulan çığlığı, yetişkinin boğuk öfkesine dönüşür.”

Bu ifade, bastırılan çocukluk acılarının yetişkinlikte iletişim kazalarına, ani öfke patlamalarına ve duygusal mesafeye yol açabileceğini açıkça göstermektedir.


Modern İlişkilerde Görünmez Yükler

Sosyolog Eva Illouz, romantik ilişkilerin toplumsal yapılarla ne kadar iç içe geçtiğini incelerken şu sözüyle dikkat çeker:

“Aşk, yalnızca iki kişi arasındaki bağ değildir; toplumsal beklentilerin ve kişisel yaraların birleştiği bir sahnedir.”

Çocuklukta görülen sevgisizlik ya da güvensizlik, modern toplumun hızla tüketilen ilişkilerinde daha da görünür hale gelir. İnsanlar bir yandan geçmişin yaralarını taşırken, diğer yandan toplumun dayattığı “kusursuz ilişki” beklentisiyle baskı altında kalır.


Geçmişten Kurtulmadan Geleceğe İlerlenmez

Çocukluk sarsıntıları, yetişkinlikte sevgi arayışımızın görünmez pusulasıdır. Ancak bu pusula her zaman doğru yönü göstermez; çoğu zaman bizi tekrar eden kısır döngülere sürükler. Buradan çıkış yolu, geçmişin izlerini fark etmek ve gerektiğinde profesyonel destekle onarmaktan geçer.

Unutulmamalıdır ki, yaralı çocuk içimizde yaşamaya devam eder. Onu iyileştirmeden kurduğumuz hiçbir bağ tam anlamıyla sağlıklı olmayacaktır. Çünkü ilişkiler, sadece bugünün duygularıyla değil, çocukluğun gölgeleriyle de örülür.

Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

YORUMLAR

  • 0 Yorum