Görünürde sadece iki bireyin yollarını ayırması gibi dursa da, boşanma; toplumsal yapının dokusuna işlenmiş, çok katmanlı bir kırılmadır. Son yıllarda boşanma oranlarındaki istikrarlı artış, sadece bireysel ilişkilerde değil, toplumun genel değer yargılarında da önemli bir değişimi işaret ediyor. Bu süreci sadece “aile içi anlaşmazlık” başlığına indirgemek, sorunun çok boyutlu doğasını görmezden gelmek olur.
Toplumsal Değerler ve Ailenin Dönüşümü
Sanayileşmeyle birlikte çekirdek ailenin yükselişi, bireyin toplumsal sistem içindeki yerini de yeniden tanımladı. Modern toplumlarda birey olma, özgürlük, kişisel tatmin gibi kavramlar ön plana çıkarken; sabır, fedakârlık ve aidiyet gibi değerler geride kalmaya başladı. Bu değişim, evliliğin anlamını da dönüştürdü: Artık evlilik, bir ömür sürecek bir kurumdan çok, kişisel beklentilerin karşılandığı bir “ortaklık” formuna büründü.
Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernite” kavramı da bu süreci anlamak için önemlidir; ona göre günümüz ilişkileri tıpkı çağın kendisi gibi geçici, kırılgan ve güvenlikten yoksundur.
Beklentiler, Roller ve Gerilim
Boşanma süreci çoğu zaman evlilikle ilgili bireysel beklentilerin karşılanmamasıyla ilişkilendirilir. Ancak sosyal psikoloji bize gösteriyor ki, sorun yalnızca bireyde değil; bireyin sosyal çevresinde, rollerinde ve içinde bulunduğu kültürel iklimde de yatıyor. Kadınların eğitim düzeylerinin yükselmesi, ekonomik özgürlüklerinin artması, toplumsal rollerin esnemesi gibi değişkenler; artık bireylerin evlilikten beklentilerini de farklılaştırıyor. Evlilikte roller netleşmediğinde ya da eşitlenmediğinde ise gerilim kaçınılmaz hale geliyor.
Erving Goffman’ın “gündelik hayatın dramaturjisi” yaklaşımı, evliliği de bir sahne olarak görmemize yardımcı olur: Eşler, rollerini iyi oynayamadığında izleyici –yani toplum– müdahil olur veya oyun dağılır.
Sosyal Medya ve Tüketim Kültürünün Etkisi
Günümüzde sosyal medya, ilişkileri de “izlenir” hale getirdi. İnsanlar artık sadece mutlu değil, aynı zamanda “gösterişli” ilişkiler yaşamak istiyor. Tüketim kültürünün, aşkı da “hızlı tüketilen bir ürün” haline getirdiği bu dönemde; ilişkilere sabırla yatırım yapmak yerine, sorun karşısında hızla “çıkış” aranıyor.
Jean Baudrillard’ın simülasyon kuramı bu noktada çarpıcıdır: Ona göre insanlar artık gerçek sevgiye değil, sevginin gösterisine –yani “imajına”– yönelmektedir.
Peki, Ne Yapmalı?
Boşanmayı bir “toplumsal çöküş” gibi dramatize etmek doğru olmaz. Aksine, bazı durumlarda boşanma; bireyin ruhsal ve fiziksel sağlığı için bir zorunluluktur. Ancak asıl mesele, evliliğe bakış açımızı yeniden sorgulamakta yatıyor. Gençlere “iyi eş” olmaktan önce, “iyi insan” olmanın ne demek olduğunu anlatmalıyız. Okullarda duygusal okuryazarlık, çatışma çözme becerileri, empati eğitimi gibi konular artık zorunlu hale gelmeli.
Ulrich Beck’in “bireyselleşmiş toplum” kavramı, artık kurumsal evlilik modellerinin değil; bireyin gelişimine odaklı esnek ilişki biçimlerinin ön planda olduğunu vurgular.
Bağ Kurmayı Öğrenmek
Toplum olarak sadece evlenmeyi değil, bağ kurmayı da yeniden öğrenmeye ihtiyacımız var. Çünkü boşanma, sadece bir son değil; aynı zamanda bir sürecin, bir dizi eksik becerinin ve ihmalin sonucudur. Eğer gerçekten sağlıklı toplumlar inşa etmek istiyorsak, evlilikten önce bireylerin birbirini anlamaya, dinlemeye ve birlikte büyümeye hazır hale gelmelerini sağlamalıyız. Aksi takdirde, sadece boşanma oranlarını değil; birlikte yaşama kapasitemizi de yitiririz.
Durkheim’ın “toplumsal çözülme” kavramı, modern bireyin yalnızlığı ve aidiyet eksikliğiyle birlikte, evlilik kurumunun da kırılganlaştığını gösterir.
Dip Not:
Toplumsal değişim, önce evlerin içinden başlar. Bir toplumun nabzı, ailelerin sessiz akşam yemeklerinde, çocukların duyulmayan ağlayışlarında, çiftlerin birbirine artık söylemediği cümlelerde atar. Boşanmalar sadece mahkeme salonlarında gerçekleşmez; asıl kopuş, insanlar birbirini anlamaktan vazgeçtiğinde başlar.
Unutmayalım: Birlikte yaşamak, yalnız kalmaktan daha zor bir iştir. Çünkü orada sadece “ben” yoktur; “biz” olabilmenin bedeli, sabırla, emekle, bazen de susarak ödemeyi bilmeyi gerektirir.
Bugün yeniden bağ kurmayı öğrenen her çift, yarının daha sağlıklı toplumuna küçük ama anlamlı bir katkı sunar. Çünkü sağlam toplumlar, mahkemede değil; kalpte verilen kararlarda yükselir.
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer
YORUMLAR