“Eskisi gibi değil…”
Danışanlarım bu cümleyi sık kurar. Evliliğin ilk yıllarında tutkuyla yaşanan, iki tarafı da besleyen cinsel birliktelikler, zamanla sessizliğe bürünür. Oysa değişen yalnızca yıllar değildir; değişen, arzunun yerini alışkanlığa, keşfetmenin yerini görev bilincine bırakmasıdır.
Cinsellik, yalnızca fiziksel bir eylem değil; duygusal bağın, karşılıklı güvenin ve samimiyetin bir yansımasıdır. Ne var ki birçok evli çift, zamanla bu alanı sadece bir sorumluluk gibi görmeye başlıyor.
Sevişmek, “eş olmanın gereği” gibi yaşanıyor.
Ancak içinde heyecan, şefkat ve duygusal bağ olmayan bir birliktelik, ne kadar tekrarlanırsa tekrarlansın, gerçek bir tatmin sunmaz.
İngiliz sosyolog Anthony Giddens, “duygusal açıklık ve karşılıklılık” çağımız ilişkilerinin temel ihtiyacıdır derken, aşkın ve cinselliğin yalnızca varlığıyla değil, niteliğiyle de değerlendirildiğine dikkat çeker. Giddens’a göre sağlıklı bir cinsellik, partnerlerin yalnızca bedensel değil, duygusal olarak da çıplak kalabildiği bir alandır.
Ancak evlilikte duygusal açıklık azaldıkça, cinsellik de giderek mekanikleşir.
“Yaptık ama sanki hiçbir şey yaşanmadı” cümlesi, bu mekanikleşmenin en acı göstergesidir.
Toplumbilimci Eva Illouz ise modern çağın aşk ve arzuyu nasıl rasyonelleştirdiğini incelerken, insanların artık hissederek değil, planlayarak seviştiğini söyler. Takvimde ayrılan günler, çocuklar uyuduktan sonra denk getirilen saatler… Bu planlı birliktelikler, doğal akıştan uzaklaştıkça cinsellik, bir görev defterinin maddesi gibi algılanır.
Oysa cinsellik, sevmenin en içten halidir.
Bedensel temasla ruhsal yakınlaşmanın buluştuğu özel bir alandır.
Ama birçok evli çift için bu alan artık ya tamamen sessizleşmiş ya da “görev tamamlandı” ifadesiyle geçiştirilen bir zorunluluk haline gelmiştir.
Ve burada durup sormak gerekir:
Ne zaman sevmeden dokunmaya başladık?
Ne zaman arzunun yerine alışkanlık, merakın yerine ezber geçti?
Evlilikte sağlıklı bir cinsel yaşamın ilk adımı, konuşabilmektir.
Arzular, sınırlar, kırgınlıklar, beklentiler… Bunlar konuşulmadıkça, bedenler ne kadar birleşirse birleşsin, ruhlar ayrı kalır. Tatmin edici bir cinsellik, ancak duygu paylaşımıyla mümkündür.
Evliliğin en büyük sessizliği, çoğu zaman yatak odasında yaşanır.
Suskun bedenler, suskun ruhlarla birleştiğinde ortaya çıkan şey aşk değil; sadece bir tekrar olur.
Oysa cinsellik, sevgiyle yoğrulduğunda şifadır; zorunlulukla yaşandığında ise yabancılaşmanın adımıdır.
Unutmayalım: Cinsellik, eş olmakla değil, gönülden bağ kurmakla anlam kazanır.
Ve dokunmak, ancak hissederek yapıldığında derinleşir.
Dip Not:
Evliliğinizde ya da özel yaşamınızda cinsel yakınlığın anlamını yitirdiğini hissediyorsanız, bunun çözümü yalnızca sessizlikte aranmamalıdır.
Bazen konuşmak, bazen profesyonel bir destek almak; hem kendinizle hem partnerinizle bağınızı yeniden kurmanıza yardımcı olabilir.
Psikolojik danışmanlık, cinsel terapi ve ilişki danışmanlığı desteği, bu sürecin sağlıklı, güvenli ve yapıcı bir şekilde ilerlemesi için önemli bir adımdır.
Kendiniz için bir adım atın. Çünkü doyurucu bir cinsel yaşam, yalnızca evliliği değil; ruhunuzu da iyileştirir.
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER
YORUMLAR