Sevmekten Kim Usanır? Modern İnsan ve Duygusal Yorgunluk Sendromu
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

Sevmekten Kim Usanır? Modern İnsan ve Duygusal Yorgunluk Sendromu

25 Ekim 2025 - 13:02

Kimi zaman insan sevdiğini değil, sevme hâlini özler…

“Sevmekten kim usanır, tadına doyum olmaz…”

Bu dizeler, sadece bir romantik temenninin değil, insanın varoluşuna dair en derin gerçeğin de ifadesidir. Çünkü insan, sevmeden var olamaz; sevilmeden de kendini tam hissedemez. 

Aşk, yalnızca iki kalp arasında geçen bir duygu değil, aynı zamanda toplumun dokusunu, kültürün biçimini ve bireyin psikolojik dengesini belirleyen bir güçtür.

Sigmund Freud, aşkı “yeniden yaşanan çocukluk arzusu” olarak tanımlar. 

Ona göre insan, annesiyle kurduğu ilk sevgi bağının izlerini, tüm ilişkilerine taşır. Bu nedenle sevgi, bilinçdışının en güçlü enerjisidir; doyurulmadığında nevrozlara, aşırı doyurulduğunda bağımlılığa dönüşebilir.

Carl Jung ise sevmenin özünü “bütünleşme çabası” olarak görür. 

Sevdiğimiz kişide kendimizin eksik yanını buluruz; o yüzden aşk, hem bir aynadır hem de bir mücadele alanı. Jung’un “gölge arketipi” kavramıyla tarif ettiği şey tam da budur: sevgi, kendi karanlığımızla yüzleşme cesareti ister.

Modern psikiyatri ise aşkın biyolojik yönüne de dikkat çeker. 

Dopamin, oksitosin ve serotonin dengesinin bir “kimyasal senfoni” oluşturduğunu söyler. Ancak Prof. Helen Fisher’ın araştırmalarında görüldüğü gibi, aşkın yoğunluğu beynin bağımlılık bölgelerini de aktive eder. 

Bu nedenle “aşk acısı” gerçek bir yoksunluk sendromudur. Kimi zaman insan sevdiğini değil, sevme hâlini özler.

Zygmunt Bauman, Akışkan Aşk adlı eserinde modern çağın ilişkilerini “tek kullanımlık duygular” olarak tanımlar. Tüketim kültürü, sevgiyi de bir “deneyim ürünü”ne dönüştürmüştür. Artık insanlar birbirini değil, kendi duygusal tatminini sever. Bu yüzden sevmenin sürekliliği, sadakatin kalıcılığı zayıflar.

Erich Fromm ise Sevme Sanatı’nda tam tersine bir çağrı yapar:

“Gerçek sevgi, almak değil vermektir; karşılık beklemeden sevmenin sorumluluğunu almaktır.”

Fromm’a göre sevgi, bir duygu değil, bir eylemdir; öğrenilmesi, korunması ve emek verilmesi gereken bir sanattır. Bugün pek çok insan sevgiden değil, sevgi göstermenin zahmetinden kaçar. Oysa “sevmekten usanmak” tam da sevgiyi nesneleştirmenin sonucudur.

Sosyolog Eva Illouz, modern ilişkilerde “romantik kapitalizm” kavramını ortaya atar. Dijital dünyada duygular bile bir pazara dönüşmüştür. Online platformlarda başlayan ilişkiler, hızla bir “tüketim döngüsü”ne girer. Sevgi, sürekliliğini değil, anlık doyumunu önemser. 

Oysa insan kalbi algoritmalarla çalışmaz; sevgi, zamana, karşılıklı emeğe ve duygusal açıklığa ihtiyaç duyar.

Sosyolog Anthony Giddens da Mahremiyetin Dönüşümü adlı eserinde “salt sevgi ilişkisi”nden söz eder. Modern bireyler, kim olduklarını keşfetmek için ilişki kurarlar ama çoğu zaman o keşfi tamamlamadan ilişkiyi bitirirler. 

Bu döngü, toplumda yalnızlığı çoğaltırken, sevmenin “sabır” ve “süreklilik” yönünü unutturur.

Sonuç: Sevmek Yorgunluk Değil, Yeniden Doğmaktır

Sevmekten kim usanır?
Yalnızca “sevginin karşılık bulmasını” bekleyen, sevgiyi bir alışverişe indirgeyen kişi…
Gerçek sevgi, kendini unutmadan “biz” olabilmektir.

Sevgi, insanın hem psikolojik iyileşmesinin hem de toplumsal dayanışmasının temelidir. Fromm’un söylediği gibi, “Sevgi, insanın yaşamda kalma yeteneğinin en olgun ifadesidir.”

Bu yüzden sevmek, bir görev değil; insan olmanın en derin ifadesidir. Çünkü sevmenin tadına doyulmaz — ama onu yaşatmayı bilmeyen toplumlar, duygusal yoksulluğa mahkûm olur.

Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER

YORUMLAR

  • 0 Yorum