Her sabah yeni bir mücadeleye başlar gibi uyanıyor, günü bitirirken de bir sonraki maratona hazırlanıyormuş gibi mi hissediyorsunuz? Sürekli yorgun, umutsuz ve duygusal olarak tükenmiş misiniz?
Bu yalnızca sizin değil, çağımızın ortak sessiz çığlığı: Tükenmişlik Sendromu.
Modern toplum, hız ve başarı üzerine kurulu bir düzen inşa etti. Daha fazla çalışmak, daha fazla üretmek, daha fazla görünür olmak…
Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernite” kavramıyla tanımladığı bu dünyada hiçbir şey kalıcı değil; herkes bir yarışın içinde, durmaya hakkı yokmuş gibi yaşıyor.
Bu bitmek bilmeyen hız, insanın ruhunu yavaş yavaş tüketiyor.
Max Weber’in “protestan iş ahlakı” yaklaşımı, yüzyıllar öncesinden bugünün çalışma kültürünü açıklar: Çalışmak yalnızca bir gereklilik değil, bir değer ölçütü, bir varoluş görevi olarak görülür.
Ancak insan ruhunun sınırları vardır. Her gün bir proje, bir hedef, bir başarı listesi… Ve sonunda içten içe tükenen bir zihin ve yorgun bir kalp.
Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün “sembolik şiddet” kavramı bu noktada önemlidir. Toplumun başarı ve üretkenlik üzerine kurduğu baskılar, bireyin kendi sınırlarını bile ihlal etmesine neden olur.
Başarısızlık korkusu, başkalarının gözündeki imaj kaygısı ve “yetişememe” endişesi ruhumuzu sessizce örseler.
Tükenmişlik sendromu yalnızca iş dünyasının değil; ev içi sorumlulukların, sosyal medyanın görünürlük baskısının, ilişkilerdeki tükenişin de sonucudur. Bu nedenle çözüm, sadece bireysel değil, toplumsal bir dönüşümü de gerektirir. Sağlıklı çalışma koşulları, kişisel zamana saygı, dinlenmenin bir “lüks” değil temel bir hak olduğunun kabul edilmesi ilk adımlardır.
Ama önce birey olarak kendimizi duymamız gerekir. Eğer uzun süredir bitmeyen bir yorgunluk, motivasyon kaybı, duygusal kopukluk yaşıyorsanız bu yalnızca “normal stres” olmayabilir. Tükenmişlik, kendiliğinden geçmez; aksine müdahale edilmediğinde ruhsal ve fiziksel sağlığı ciddi biçimde tehdit eder.
Profesyonel psikolojik destek almak, bu kısır döngüyü kırmanın en önemli adımlarındandır. Uzman desteğiyle, kendi sınırlarınızı yeniden keşfedebilir, içsel dengenizi kurabilir ve yaşam enerjinizi geri kazanabilirsiniz. Unutmayın, tükenmişlik kader değil; sessiz çığlığınızı duyan biri mutlaka var.
Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER
YORUMLAR